Evangelion: 3.0+1.0 – İnceleme [Tüm Detaylarıyla]

Mechalar; anime sektörünün yapı taşlarından bir tanesi. Her ne kadar seksen ve doksanlarda daha da popüler olmuş olsalar da hâlâ göz ardı edilemeyecek kadar önemli. Bu sektörde bir sürü önemli mecha markaları oldu. Ana akımından, ana akım olmayana kadar. Voltron zaten bizim ülkedeki amcaların ve teyzelerin bilebileceği kadar bile ana akım ama ondan daha büyük pazarı ve kökü olan Gundam gibi seriler de mevcut. Özellikle figür tarafı tamamen ayrı bir roman ve Gundam figürleri kadar piyasayı çılgına çeviren az şey gördüm hayatımda.

Gundam Figürleri
Gundam Figürleri

Ne mecha’lar geldi geçti, ne dizaynlar gördük ve ne oyunları yapıldı. Bunlar arasında en meşhuru mudur ya da en sevileni midir emin değilim ama kesinlikle sektörde klasik olarak görülen ve ticari bakımdan belki de direkt zirve olan Evangelion isimli markamızın son filmi artık dünya geneline açıldı Amazon Prime ile.

Evangelion: 3.0+1.0 - İnceleme
Evangelion: 3.0+1.0 – İnceleme

Evangelion Ki̇mdi̇r?

Peki Evangelion nedir? Klasik bir seri olabilir ama yine de vardır belki bilmeyen(Pek sanmasam da). Evangelion 1995 yılında televizyonlarda yayınlanmış psikolojik mecha serisi. Mecha teması ile işlenen psikolojik içerikli bir konusu var dersek daha doğru kaçabilir belki. Evangelion’u özel kılan şey ne derseniz o psikolojik yanı oluyor. Karakterlerin konuya bir maşa olarak eklenmesinden çok; mecha gibi konular karakterler için maşa oluyor diyebiliriz.

Olay ana karakterlerin “Hadi dünyayı mechalar ile kurtaralım” tadında bir şey değil. Olay daha çok 14 yaşında bir çocuğa öyle büyük bir sorumluluk verirsen neler olabileceğine dair gerçekçi bir yaklaşım. Yeri geliyor ana karakterler dünyayı kurtarmak istemiyor bile çünkü. Serinin ele aldığı tek psikolojik etmen bu değil tabii. Baba kompleksi, kıskançlık, ilgi çekme vs. pek çok etmenler bulunmakta.

Bunları o yıllarda bir mecha serisinde görebilmek alışılagelmiş bir şey değildi ve Anno da muhtemelen bu yönünün ilgi çekeceğini düşünmüştür. Anno kim derseniz; bu markanın yaratıcısı direkt. Hideaki Anno. Kendisi Evangelion’dan önce birçok Studio Ghibli animesinde key animation konumunda çalışmış kişi. İş tecrübesi olan biriydi kısacası Evangelion’dan önce.

Evangelion’dan Önce, Evangelion’dan Sonra

Evangelion’u yazıp yönetmesi de muhtemelen hayatındaki en büyük dönüm noktası olmuş olmalı. Hayatı o anime serisinden sonra bir daha aynı gitmedi o kesin. En azından parasal anlamında çünkü Evangelion şu sektörde en çok kâr getiren isimlerden biri oldu. Anno da baya baya en zengin insanlardan biri oldu neredeyse ve zaten sonrasında da kafasına göre live action filmleri çekmeye başladı.

Bunlardan biri Shin Godzilla filmi. Kendisi Godzilla hayranı.

TV serisini ilk 5 sene önce mi ne izlemeye başlamıştım. Ben mecha serilerindeki düzeni o yıllarda bilmediğim için o türe getirdiği yeni bakış açılarını anlayamadığım için sıradan bir çizgi dizi gibi izliyordum ve sıkılıyordum da gayet. Bitirdiğimde de öyle oldu. 25-26 bölümlerinde bile boş boş baktım öyle yazayım.

Böyle Bi̇r Sonu Hak Etmedi̇k

25-26 ne derseniz şu; Evangelion’un 1995’teki tv serisi büyük güçlüklerle çıkmış bir seri. Bu seri yayınlanırken stüdyoyu su basmasının sonucu çizim ve senaryo dosyalarının gitmesi ile deadline’a büyük darbe vurulması. Senaryonun bir yerden sonra tamamen değişmek zorunda kalması. O yıllarda terör saldırıları yüzünden senaryonun yine değişmek zorunda kalması(Komplo teorileri olmasın diye). Anno da o dönemler çok depresif bir konumda. Bu tip bir sürü olumsuz etkenler ile baş başa kalmış stüdyo ve bu animenin bitmiş olması bile mucize o yüzden. Peki 25 ve 26.bölümler ile ilgisi ne? 25-26 son iki bölüm oluyor öncelikle ve bu bölümler yetişmiyor deadline’dan dolayı. Yani çok aceleye getiriliyor.

Deadline yüzünden artistik seçimlerle kotardı yine bence.

Aceleye getirilmesi sonucu slayt sunumu gibi bölümlere maruz bırakıldı kitleler. Bu yaklaşımı sanatsal bulanlar olmadı değil ama büyük bir çoğunluk bu son bölümlerden fazlasıyla şikayetçiydi. Çünkü ortada sadece sunum sorunu yoktu onlar için. Ne olup bittiği hiç anlaşılmıyordu, çünkü çoğu şey anlatılmıyordu. 24 bölüm boyunca senaryoda oluşturulan birçok konu, karakter ve soru işaretlerinin sonucu bilinmiyor ve bilinen varsa da anlaşılmıyordu.

Kazanan Anno Oldu

Ama öyle ya da böyle; Evangelion büyük bir kazanç oldu. Büyük kelimesi az bile kalır hatta öyle yazayım. Tüm bu kazançtan sonra yönetmen 25-26’yı ele alacak bir film çekmeye karar almıştı. Animenin sonunu anlatacak bir film yani. İsmi de direkt End of Evangelion. Düşünün animenin yarattığı etkiyi, buna ihtiyaç duymuşlar hani. Ki Anno’nun o son yüzünden aldığı birçok nefret ve tehdit mesajları da çabası.

İşte ben bu bölümleri bile aldıramadım o derece bana ulaşmadı bu anime hiç. End of Evangelion filmini bile izlememiştim sonra oradan anlayın. O vakitler bana hitap etmesi imkânsızdı o belli çünkü o vakitler pek anime kültürüm de yoktu zaten. Yıllar geçti ve Evangelion’un tv serisi Netflix‘e geldi ve ben de anime kültürü ile içli dışlı olmuştum artık. Ve tabii bu kültür ile içli dışlı olunca Evangelion tartışmalarını da sürekli ama sürekli duyuyor insan. O yüzden bir daha şans vermek istedim bu seriye. Ki zaten pek bir şey de hatırlamıyordum gayet. O yüzden bu seriyi bir daha izlemek pek de hayırlı bir iş olacaktır diye düşündüm ve başladım da.

Seri̇ni̇n Önceki̇ İşleri̇ Hakkinda Genel Düşünceler

Ve ilk 24 bölümünü harika bulmuştum direkt. Görselliği, konusu, animasyonları vs. derken vizyonunu çok iyi bulmuştum ama 25-26’ya gelince iş değişmişti ve zayıf bir şekilde sonuçlandı seri benim için. O yüzden Evangelion markası ile yine büyük bir bağım olamamıştı. Tabii işin bir de End of Evangelion tarafı var. O film direkt izlediğim en kötü animeydi. Çünkü 25-26’yı açıklamasını beklerken görsel bir şov şöleninden ibaret olup hiçbir şey anlatma derdi olmayan boş ve anlamsız bir film olarak gözükmüştü gözüme.

Tabii boşuna kızmayın şimdi çünkü sonra fikirlerim değişti. Çünkü şunu fark ettim; anime bir şey anlatmıyor değildi. Anlatamıyordu daha çok. End of Evangelion şahane bir görselliğe sahip bir film. Şimdi bile açıp izlesen etkilenirsin o derece.

Esteti̇kli̇ Ti̇caret

Görselliği dışında tasarımları da bir o kadar harika ve sinematografisi de can alıcı ama ben ilk izlediğimde bir şey anlatmadığını düşündüğümden yine de umurumda olmamıştı. Sonra bir daha izleyince fark ettim. Anno bir şeyler anlatıyormuş ama bunu pek becerememiş çünkü ortada baya bilgi eksikliği var ve bazı anlatmak istediği şeyleri sembolize etme yolunu da pek anlamlı bulamamıştım. Ama bu bile yeterdi çünkü hiçbir şey anlatmak istemeyen bir film olmaktansa bu en azından eksik ama güzel deneyim olarak görülebilir. Çok sevmiştim filmi sonra ve finali de anlaşılması zor ve yorumlara fazla açık olsa da; sevmiştim.

Ha yine bu marka ile bağım oldu diyebilir miyiz? Hayır. Tabii her şey burada bitmiyordu. Bu film Evangelion’un sonunu gösteren film olsa da Evangelion’un başka filmleri de çıktı. Rebuild olarak adlandırılan film serisi var Evangelion’un. Bu ne peki? Evangelion’a direkt reboot gibi bir şey. Yani hikâyeyi baştan işleyen bir film serisi ama bir yerden sonra hikâye değişiyor ve farklı şekilde ilerlemeye başlıyor. İşte bu seri, fanların kafasını yıllar boyunca karıştırmış bir seridir.

Orijinal seri zaten yeterince kafada soru işaretleri bırakmışken bu film serisinin bir umut bu soruları gidereceğine dair umutlar yeşertti ama tersi oldu. Ya da olmaya devam edecek gibi göründü çünkü seri daha bitmemişti (Bu film çıkana kadar). Bu film serisi çıktığından beri Evangelion’a dair teorilerin ucu bucağı yok ama eğer orijinal seri seni o konuda tatmin etmediyse; bu seriye başlamaktan başka yol da göremedi insan o yüzden bir umut diyerek başladılar.

Hadi̇ Son Bi̇r El Daha

Ben de pek beklemeden Rebuild serisine giriştim o yüzden. İlk filmin büyük bir çoğunluğu direkt orijinal seri ile aynı ama son dakikalarda artık bir şeyler değişmeye başlıyor ve bundan sonra da değişeceğine dair de göz kırpıyor. İlk filmin görsel tarzını orijinal seriye göre sevmediğim için sunum açısından daha tatsız bulduğum ama fena olmadığını düşündüğüm bir filmdi.

İkinci film ise artık senaryosunu orijinal senaryodan farklı bir şekilde işlemeye başlayan film olup görsel tarzını da iyice geliştiriyor ve güzel bir görsellik ile gaz bir anime oluveriyor. Çünkü sonlara doğru artık bağımsızlığını ilan edip direkt farklı bir rotaya saparak heyecan uyandırmaya başlıyor kendisi.

Üçüncü anime ise artık direkt değişik bir senaryo ile ortaya çıkıyor tabii. Görsel açıdan en iyi Evangelion filmi olabilir kendisi. Manzaralar vs. harika ve film hakkında diyebileceğim tek olumlu şeyler bunlar olabilir çünkü seri içerisinde olay örgüsünün en az olduğu film kendisi ve yeni girdiği bu rotada yeni karakterler için alınan dizayn kararlarını da sevmemiştim çünkü Evangelion markasına göre jenerik kaçıyordu.

Bu üç filmde en çok sevdiğim ortak şeylerden biri müzikleri olmuştu direkt. Bazı parçalarına bayılıyorum hatta direkt ve defalarca kez dinlemişimdir. Shiro Sagisu putum gibi bir şey resmen ve kendisini tanımıyorsanız belki Bleach’in müziklerinden tanıyabilirsiniz. O serinin müziklerini de o üstat besteledi evet. Seviyorum seni üstat.

Merhaba 8 Seneli̇k Bekleyi̇ş

3.film çok kritik bir yerde bitmiş olduğundan millet 8 sene boyunca 4.film diye kafayı yedi. Ve burada şu anda, yıllarca beklenmiş ve bir türlü çıkmak bilmemiş olan ama sonunda çıkmış Evangelion film serisinin son filmi olan 4.filminin incelemesi ile karşınızdayım. Buna inanmak baya zor geliyor bana çünkü benim bildiğim Evangelion’un 4.filmi sadece fanların ömrü boyunca beklemesi gerektiğini düşünmeme yol açacak kadar efsanelere konu olmuş bir film. Çıkmış olmasına hâlâ inanamıyorum. Az da ertelenmedi bu film bir de. Corona olayı patlayınca da ertelenmişti üstüne.

Onu geçtim Hideaki Anno sırf Godzilla filmi çekmek istediğinden gitti bu filmin yapım sürecini erteletmişti. Bu film çıkmamak için her türlü inadı yaşadı kısacası ve fanların da sabrı doğal olarak tükendi ama artık burada bu filmi inceliyorum. Tuhaf bir his. Gerçi ben seriye geç başladığımdan 1 senedir bekliyordum sadece ama olsun seriyi izlememiş de olsam o güne kadar; sürekli namını duyuyordum 4.filmin.

Kemerleri bağlayalım.

Bu arada hiçbir fragman falan da izlemedim çünkü sürpriz olsun istiyorum her şey. Bunca şeyi yazmamın sebebi şuydu; bu markaya bu gözle bakan birinin incelemesi olacak bu. Yani yazdığım olumlu ve olumsuz şeyleri ona göre değerlendirmenizde fayda var çünkü incelemeler günün sonunda subjektif bir şeydir, çünkü sanatın kendisi de subjektif olduğundan, bu film de subjektif bir film zaten her izlenmeye odaklı olan medya tüketimlerinde olduğu gibi. Yani yazdığım olumsuz şeyler bir başkasının gözünde olumlu olabilir.

Uyarı

İncelemeye başlamadan önce uyarayım; belli bir yere kadar spoiler olmayacak ve olduğunda da uyaracağım yani korkmayın. Rahatça okuyabilirsiniz. Yazının ilk kısmı daha çok seriyi bilmeden ve seriyi bilen ama son filmi izlemeyenlere yazacağım bir görüş yazısı. Sonrası ise artık spoiler suları.

Bir diğer uyarım da şu; benim Evangelion markası ile bir bağım yok. İlgim ve alakam oldu hep ama hiçbir vakit fanı ya da çok seveni olmadım. O yüzden bu inceleme bir Eva fanı olmayan ve seriye kayıtsız kalan birinin gözünden olan incelemesidir. Hadi başlıyoruz.

 

Hi̇kâye

Neden gemi bilmiyorum.

3.filmin hemen hemen bıraktığı yerden başlıyor film. 4.Impact’ten köşeyi dönmüş olan dünya hâlâ 3.Impact’in etkisinde ve Misato’nun kurmuş olduğu WILLE örgütü ile 4.Impact’tan etkilenen yerleri olabildiğince geri canlandırmaya çalışırken görüyoruz ilk sahneyi. Paris’de başlayan film birkaç dakikalık aksiyondan sonra bizim karakterlerin ne durumda olduğuna göstermeye başlıyor ve film de asıl burada başlıyor zaten. Dünya hâlâ post apokaliptik bir konumda sayılacak kadar ölü durumda ve ana karakterler bu durumda çaresizce yollarına devam ederken, Shinji’ye fenalık geliyor ve bayılıyor. Gözünü açıp uyandığında ise eski dostlarını görüyor ve bir köy yerleşiminde buluyor kendini.

Bu kareler güzel gayet.

Dünya her ne kadar ölü bir konumda olsa da; WILLE sayesinde hayata döndürülen alanlarda insanların hayatlarını devam ettirdiklerini görüyoruz. Evangelion bu ana kadar Tokyo’da geçen bir seri olduğu için, 3.film ve End of Evangelion haricinde sürekli şehirde hayatlarını sürdüren karakterleri son filmde köyde görüyor olmamız ilgi çekici bir seçim olmuş. Anno’nun bu tarz ince düşünmesi sevindirici çünkü elindeki malzeme kocaman bir malzeme ve “Artık son filmi yapıyoruz yani bunu hissettirelim” deyip son filmde sürekli artık zirve anlar gösterebilirdi. Güvenli oynamış olurdu.

Şehi̇rden İndi̇m Köye

Bunu yapmamış ve onun yerine köyde slice of life animesi izletmiş oldu bize Anno. Şimdi ben öncelikle burada sadece düşünmüş olduğu fikri beğendim tabii. İşleyişini değil. Bunun sebeplerinden birisi daha sonradan başka bir konu başlığında bahsedeceğim bir durum. Evangelion’u psikolojik açıdan iyi bir bilim kurgu serisi olarak görmüşümdür ama evren açısından hiçbir vakit bilim kurgu yönü ile başarılı bulabildiğim seri olamadı.

Evangelion konseptinin getirdiği bir yaşam tarzı söz konusu değildi çünkü seride. Bilim kurgu özünde ortaya atılmış yeni bir kurgusal fikrin o evrene nasıl işlediğini görmemizle alakalıdır biraz. Bunu aslında karakterlerin psikolojisinde yapabilmiş Anno.

Şehrin Eva gürültüsünden uzakta.

Evangelion’lar karakterlerin durumlarını cidden etkiliyor çünkü ama şehirdeki insanların yaşamlarına katılmış bir etki yok. Normal senin benim yaşadığımız hayat kuralları ve durumları mevcuttu. Ki çok da az bilgimiz olurdu zaten evrende neler oluyor diye. Daha çok işin NERV kısmını görüyorduk hep. Neon Genesis Evangelion serisinde 1-2 bölüm başka milletlerin olduğu bölümleri gördük ama o kadar ve o kısımlarda da yine evrene dair çok da detaylı bilgiler alabildiğimizi yazamam(Visual Novel ve diğer yan materyalleri saymıyorum ve onlar sayılmaz zaten. Anime serisi bu.).

Bu seri için gördüğüm kritik bir mevzu değildi tabii ama yine de beni rahatsız ederdi bu durum. En nihayetinde bu seri kendini bilim kurgu olarak tanımlıyor ve bu sefer ki Evangelion evreni ise post apokaliptik bir konumda. Böyle bir konumda olan köy yerleşimindeki insanlara bir etkisi var mı peki? Hayır. Normalde nasıl bir köy yaşamı kuruyorsan yine aynı. Bunu bir eksi olarak görmek istemeyeceğim ama potansiyel bir artıyı da atmış bir kenara.

Umarsizca Yi̇ti̇p Gi̇den Bi̇r Çocuk Gi̇bi̇

Köy yaşamı tipik ve bu aslında bir sorun da olabilir çünkü artık son Evangelion filmindeyiz ve filmin 3’te biri (Hatta yarısı) burada geçiyor ve bu yönden bir şeyler görememek filmi baltaladı benim için. Şimdi fark ettim ben de.

Fark ettiğim şey şu; öncelikle ben bu filmin hikâyesini baştan sona umarsız bir şekilde izledim. Olan biten hiçbir şey beni heyecanlandırmadı ve merakımı da uyandırmadı. Sıkıldım da hatta yer yer ve neler olacak diye merak ettirmedi hiç. Bunun için birçok sebep oldu, benim serinin fanı olmamam dışında. O sebeplerden ileride bahsedeceğim ama şimdi fark ettim ki; bir diğer sebebi de bu.

Köylü Rei

Peki bu köy kısımlarında neler oluyor? Filmin neredeyse yarısı burada geçiyor ve filme kattığı bir şey yok mu? O kadar değil tabii. Burada Rei ele alınıyor daha çok ama şöyle bir şey var; Rei Ayanami bizim bildiğimiz Rei Ayanami değil. Kendisi esas Rei’nin bir klonu ve bu yüzden onun yaşadığı pek çok şey hiç umurumda olmadı desem yeri. Esas Rei değil çünkü o ve “Onun anlarını taşıyan Rei işte” durumu da yok. Direkt o da yok ve o yüzden karşımdaki karakter Rei’den çok yeni eklenmiş karakter gibi.

İşin daha üzücü tarafı ise bu Rei’yi ben unutmuşum neredeyse. 3.filmde bu Rei’yi görüyoruz ilk ama tabii 3.film çıkalı 8 sene oldu ve insanlar bu durumu ne kadar hatırlıyor emin değilim. Ben izleyeli 1 sene oldu tabii o ayrı.

Klon Da Olsa, İnsan İnsandir

Peki  gelelim Rei’nin klonuna. Bu karakter ne yapıyor? Köylüler ile takılıyor. Köy yaşamını öğreniyor. Köy yaşamı dışında bebek gibi hayatta temel şeyleri de yeni yeni öğreniyor. Bildiğiniz slice of life animesine dönüyor film ve bu ilginç bir seçim ama tabii yazdığım gibi; Rei hiç umurumda olmayan bir konumda.

Çünkü kendisi Rei değil, onun hafızasına sahip değil ve onun gibi davranan biri de değil hiç. Sonuç olarak karşımda Rei görünümlü bambaşka yeni bir karakter var bu karakterin işlenişi iki sebepten umurumda değil. Birincisi bu film artık serinin son filmi olduğundan bu yeni konumdaki karakterin işlenişi ilgi alanımda olmuyor ve doğru bir zamanlamada gibi de hissettirmiyor(Dünya yanarken sek sek oynamak gibi).

Di̇ğer Herkes Bi̇ldi̇ği̇mi̇z Gi̇bi̇

Bu durumda Shinji ne yapıyor peki? End of Evangelion’da nasılsa burada da öyle. Haklı olarak kendisi büyük depresyonda ve o yüzden kendini tamamen herkesten soyutlamış durumda. O yaşta dünyaya istemeden iki kere yıkım getirip sevdiklerini kaybetmiş olması elbette aşırı ağır bir durum.

Tüm bunlar yaşanırken Asuka karakterimiz de var tabii. Asuka ise hâlâ bildiğimiz Asuka. Köyde yaşamda kendisinin ele alınan bir tarafı yok. Daha çok Shinji’ye ayar çekiyor yine.

Aynı zamanda da bu köy kısımlarında az bir şey de olsa dünyaya dair bilgiler edinebiliyoruz. Misato, kurmuş olduğu KREDIT isimli bir yardım derneği ile köylere erzak dağıtarak millete yardım ediyorlar. Tabii bu insanlar Misato’nun kurmuş olduğu cihazlar ile kurtardığı alanlarda yaşıyorlar. Unutmayın ki dünyanın geri kalanı hâlâ ölü konumunda ve ne yazık ki dış dünyada ne oluyor ve ne bitiyor hiçbir fikrimiz yok. Tek bildiğimiz şey şu; ölü topraklarda devre dışı olan kıpkırmızı ve kafasız Evangelion’lar var bunlar ara ara ayaklanıp belli bir patikaya gidiyorlar hiçbir agresif tavır sergilemeden. Neden? Spoiler.

Tempo Hem Var Hem Yok

Bunca slice of life sekansı ile geçen film ikinci yarısında köyü arkasında bırakıp ayarsız aksiyon sahnelerine giriş yapmaya başlıyor. Bu ortaya çıkan tempo anlayışı da filmin son sahnelerine kadar gidiyor ve filmin iki buçuk saat olduğunu söylememiştim sanırım hiç. Filmin hikâyesi ile ilgili sorunum bu sayılabilir.

Bin kere yazdığım gibi; ilginç bir seçimde bulunmuş olabilirler ama iyi kotardıklarını düşünmüyorum çünkü ilk yarısında neredeyse bir şey olmazken, ikinci yarısında aksiyon bombardımanına sokması “Hadi her şeyi sonda atalım üstlerine” tadında olmuş. Ben kritik konuları sonlara saklama yerine genele yayılmasından taraftarı bir insan olmuşumdur çünkü böylelikle son güne sınav çalışan öğrenci tadında bir sonuç olmuyor hikâye aktarmasında.

Veeeee Aksi̇yon!

Tempo açısından da daha sağlıklı olduğu da var benim için. Mesela animenin ilk yarısında kritik bir şeyler yok ve kendini aksiyona yönlendirişi de çok ani oluyor. Gendo‘yu durdurmak için ekip yola çıkarken bu koca bir serinin son savaşı gibi bir havasını ve heyecanını bana zerre kadar ulaştıramadı. Yazdığım gibi; animenin genelini duygusuz bir şekilde izledim. Ortada bir set-up yok, konu hazırlaması yok, çekilmiş bir düzen yok ve Gendo ile savaşmaya giden karakterlerimiz var sadece. Evrenin büyüklüğünü verme konusunda başarılı bir film olduğunu yazamayacağım.

Her şeyi sona saklayıp sonda şov yapan ve sonda şov yapması ile kredi toplayan eserler bu aralar çoğaldı ve bundan hiç hoşnut değilim. Sonda şov yapmak ayıp değil hatta gerekli de ama sırf sonda şov yapacağım diye bir eserin geri kalanını boşlarsan beni bozar. Ben oran/orantı takıntılı biriyim çünkü. Bir eserin sadece sonda ne yaptığı ile ilgilenmiyorum, genellikle neler yaptığı benim aklımda asıl fikrimi belirtiyor. O yüzden sona kadar güzel gidip sonda batıran eserler sadece birkaç nebze canımı sıkar ama severim yine de çünkü o ana kadar güzel gittiği için güzel deneyim olarak kalır kafamda(Gizem işleri hariç, onlar tüm kozunu sona saklar çünkü, orada batırmaması lazım).

Takti̇k Makti̇k Yok, Güm Güm Güm!

Bu film de tam olarak hoşnut olmadığım şeyi yapıyor. Ne kadar kritik twist varsa sona dayamış hepsini ve işin kötü tarafı şu; ben bunları da sevemedim. Bu kısımlarda da bir duygu belirtisi gösteremedim çünkü her şeyi sona sakladığı için birçoğunu ya kısaca söyleyip geçiyor ya da söylemiyor bile. Mesela son yarım saatte seriye yeni birkaç tane tane unsur geliyor ama bu unsurların ne orijinal seride ne de bu serinin önceki filmlerinde ne de bu filmin önceki dakikalarında bir setup’u var. Pat diye çıkıveriyor ve bir twist değeri de yok o yüzden resmen. “Bu nereden çıktı şimdi ve bu ne” diye baktım sadece ekrana.

Heyecan ve ilgi duyma anlamında bir etkileri olmadı. Mesela normalde bir şey izlerken o eser sana bir twist verdiğinde önceden gördüğün şeylere anlam katar ya da başka gözle bakmanı sağlayıp seni ters köşe yapar genelde. Genel olarak yazdım çünkü bazen de sadece bir gizeme cevap olur  o kadar. Ama bir değeri olur. Bunda ortaya atılan birçok şeyde yazdığım örneklerden değil.

Veri̇len Cevaplar Tatmi̇n Etti̇ Mi̇?

Şimdi şöyle bir şey var; ben bunları zerre kadar takmadım aslında. Kötü olduğunu da düşünmedim ama ben zaten bir Evangelion fanı değilim. Burada olay daha çok yıllardır beklettiği şeylerin cevabını hiçbir şekilde merak edemeyeceğim bir düzeyde kendini sunması yüzünden benim duygusuz bir şekilde filmi izliyor olmamın getirdiği sorun. Böyle bir sorun var ama ben bunu takmadım. Fanlar taktı mı bilmiyorum ama gördüğüm kadarı ile çoğunluk filmden memnun.

Öyle ya da böyle Anno hikâyesini bitirebildi ve her ne kadar yazdığım unsurlar boy gösterse de; bitti. Uzatmadı daha. Noktayı koydu. Gerçi orijinal seride de koydu ama bu sefer Anno’nun daha Eva ile işi olacağını sanmam. Anno bir röportajında artık Shinji’yi anlayamıyorum demişti çünkü. Bu çok normal çünkü Anno bu seriyi 25 sene önce yazdı ve kendisi onca yıldır değişmiştir tabii. Artık onu anlamıyor oluşu doğal.

Mutlu Muyuz?

Bir de filmin kendini sunuşu zaten “Yapmış olmam gerektiği için yaptım” tadında. Fanların bunca sene teorilerini kurduğu pek çok şey doğru çıktı ve Anno da “Evet doğru” deyip gösterdi. Bunu yaparken de artık Anno’nun bu seride anlatmak isteyeceği başka bir şey kalmamış gibi hissettim de zaten. Ama yazdığım gibi; film anlatmak istediği başka birçok şeyi anlatabilmiş. Kimisinde yarım yamalak sorunlar olsa da. Mesela Gendo’nun motifleri gibi ama bunları spoiler alanında bahsederim.

Animenin olay örgüsü dağıtışı hoşnut olmadığım şekilde olsa da, ilk yarısı boş sayılmaz. Bir şeyler anlatıyor ve seriye uygun birkaç meramını verebiliyor. Hoş sekanslar bunlar gayet o yüzden dert etmedim. Tercih edeceğim bir şey değil o ayrı. Yine de animenin geldiği noktaya bakınca temponun buralarda olması tuhaf geliyor. Serinin bulunduğu konum uçuk bir konumda ve son filme de gelmişken köyde yaşam görüyoruz. Köydeki yaşam şekli evrendeki kurgunun getirdiği farklılıklar ile süslense ve farklı bir yaşam mücadelesi olsa sorun olmazdı belki ama o da yok.

 

Spoiler sularına inmeden önce diğer başlıklardan da bahsedip en son spoiler alanına geçeceğiz.

 

Görsel

 

Evangelion markası elbette görsel açıdan kendini öne sürebilen yapımlar. Gerek renkler, gerek animasyonlar ve gerek tasarım detayları ile sadece atmosferi güçlü olması ile kalmıyor bu marka, görsel açıdan şölen de oluyorlar. Neon Genesis Evangelion’un çıktığı yılda o mecha’ların düzeneklerini o animasyonlar ile gösterilmesi tatmin edici bir sunumdu mesela.

Pilot kabinin mecha’ya sokuluşu ve Unit 01’in eli ile bir roketi parçalaması gibi örnekler çok var. Animatörlerin el kollarını sakat bırakacak düzeyde bir animasyon çalışması değerinde görsellik olabilir TV serisi için hatta, sonuçta TV serisinin son anlarda deadline konusunda çektikleri sorun belli.

Animasyonların yüz ifadelere de çok güzel yansıyışı da serinin ayrı artıların çünkü karakter psikolojilerine odaklanan bu seride karakterlerin sıfatlarının aldığı durumlar bir hayli önemli olduğundan Anno’nun oraya emek vermiş olması mest edici bir olaydır. Çünkü animedeki birçok çıkarım karakterlerin surat ifadelerinden çıkıyor. Bazı karakterler direkt konuşmak yerine duruşu ile sana bir şey anlatabiliyor.

Sanat Bazen Prati̇k Bi̇r Şeydi̇r

Tabii animasyon zahmetli bir iş yine ve o yüzden görsel açıdan başka anlatımlara da girebiliyorlardı muhtemelen zaman kazanmak için. TV serisinde bazen sadece saniyelerce bir kareyi izlediğiniz olabiliyor. Asansör sahnesi zaten efsaneleşmiş bir geyik sahne ve o yüzden en bilindik örneği olsa da, işin bir de kendini bilinçli olarak tekrar eden tarafları da vardı.

Bazı açılar, sahneler ve diyaloglar birkaç dakika boyunca loop’a giriyordu ve bu açıkçası çok basit bir uzatma yöntemi olsa da; deneyime etkisi olduğu aşikârdı. Seriye kafası güzel bir anlatım imajı vererek görsel açıdan kimliğini de bir başka boyuta taşımıştı.

Hatta sketch tadında olan sunumlarda bile serinin saykodelik havasına yine anlam katıyordu. Çoğu ucuz ama zekice numaraydı. İşe yarıyordu kısacası. Tabii 25-26’da insanlar ikiye bölünmüştü artık o ayrı. Sonuç olarak seri görselliği ile sektöre imza atabildi ve bunun dizayn tarafı da var ayrıca. Anime karakterlerin dizaynları doksanlı yıllarda artık yeni bir evrime geçme sürecinde idi.

Evangelion Ve Esteti̇k

Seksenli yıllardaki çoğu animenin günümüzdeki estetikten baya farklı olduğu bir gerçek ve bu geçiş artık doksanlı yıllarda başlıyor ve etkileri görülüyordu. Bunun en büyük önderlerinden biri Neon Genesis Evangelion. Yarattığı karakter dizaynları günümüz anime sektöründe bile modern durabilen dizaynlar ve bu estetik aynı zamanda da figürlerde aşırı işe yaradı. Bir estetiğin insanı nasıl zengin edebildiğine dair cevaptır anime sektörü. Karakter dizaynları; figürlerin satılmasında aşırı etken rol oynar.

Elbette karakterlerin kendisini sevdirmesi de büyük rol ama eğer figür tadında bir dizaynı yoksa; figür sattırmaz. Neon Genesis Evangelion markasının sektördeki pazar etkisi korkunç büyük. Mecha’lar zaten o dönemler gayet popüler idi ama Evangelion ile sonraki yıllarda birçok stüdyo izinden gitmeye başladı. Yaratılan dizaynın da sektöre etkisi korkunç. Tabii işin en büyük bombası daha TV serisi bile değildi.

2-3 sene sonra End of Evangelion diye bir şey çıkardı bu stüdyo. Şöyle yazayım ki; şimdi açsan bile hiç sırıtmaz. Hiçbir saniyesi hatta. Ne sırıtmaması; direkt şahane duruyor görselliği hâlâ. Görsel açıdan şaha kalkmış bir film olması değil sadece olay; ortaya çıkan tasarım ve sinematografi ile oluşturulmuş görsel şölen sunumu direkt zirveye taşıyor filmi o konuda.

Yeni̇ Dönem, Yeni̇ İmkânlar Ve Yeni̇ Evangelion’lar

Tabii bunların hep el çizimi olduğu gerçeğini de dile getireceğim. Çünkü Rebuild serisinde işler artık farklı bir noktaya giriyor. Rebuild tamamen olmasa da; sık sık CGI’ya başvuran bir seri. CGI tarafı bir yana artık görsel kimliğinde de farklı bir aurası var serinin. Özellikle renkler ve gölgelendirmede baya yansıyor bu durum ve ben açıkçası bu konuda ilk filmden biraz şikayetçiydim. Denemeye çalıştıkları tarzı anlamıştım ama görsel açıdan bana ham geliyordu ilk film biraz.

Tam oturmamış gibi bir şeydi. Neyse ki ikinci film ile o hemen oturdu ve görsel açıdan yine kendini öne koyabilen marka olmaya devam edebildi. Özellikle 3.film ile beraber sinematografi ve görsellik bambaşka bir seviyeye çıkmıştı.

4.film ile o çıta ne durumda derseniz genel olarak olumlu derim ama sorunları da var. Öncelikle animenin ilk yarısı slice of life tadında olduğundan çok animasyon ve özellikle patlama çatlama olmadığından görselliği daha odaklı olabildiği için ortaya çok tatlı sahneler çıkıyor. Özellikle ışıklandırma konusunda çok başarılı bir görsellik sunması ile canlı canlı renkler ve ortamlar görebiliyoruz ve sinematografi de eklenince; ilk yarısı görsel açıdan çok tatlı bir şekilde hafızama entegre oldu.

Cgi Tarafi Bi̇raz Sancili

İkinci yarısında işler biraz değişiyor ama. Yazdığım gibi; ikinci yarısı artık aksiyon bombadırmanı ve patlama efektleri de bol. Hareket, koreografi, efektler vs. gırla kadrajda dönüyor hepsi. Tabii bunların da neredeyse hepsi CGI ile desteklenmiş durumda. Şimdi şunu açıklığa kavuşturayım; ben animelerde CGI olmasın diyen biri değilim. Diyenleri de genelde anlamam hatta. Çünkü sizin CGI olmadığını bilmediğiniz çoğu çizim bile CGI aslında ve muhtemelen bu animenin ilk yarısındaki çizimler bile öyledir.

Bazıları sanıyor ki CGI sadece 3D modellerde kullanılıyor. Alakası yok. Güncel birçok animenin 2D çizimleri genel olarak CGI. Artık devir o çünkü bu çalışanları aşırı rahatlatıyor.

Cgi Yap Yi̇ne Ama Hobi̇ Olarak Yap

CGI’dan çok, CGI tarafı göze batan şeylerden şikayetçi olunmasını elbette anlarım tabii. Bu animenin de ne yazık ki, çoğu animedeki belirgin CGI sorunu kadar olmasa da; göze çarpan CGI görselleri var. Kötü gözükmüyor ama Evangelion’un sahip olduğu görsel sunumdaki üstün imajı ve bu filmin de sahip olduğu ilk yarıdaki görselliğinden sonra hiç yakıştıramıyorum. Özellikle sonda fight’ta modellemeler prototip gibi durabiliyor da. Gözüme hoş gelmiyordu o kesin.

Yine arada hoş duran sahneler olsa da, hoş olması bir şey ifade etmiyordu yine çünkü artık etkileyici gelmiyordu. Uzun bir süre izledikten sonra ve özellikle daha önceden görsel açıdan çok kalitelisini gördüğünden artık anlamı yoktu. Hatta bazı noktada animasyon tarzı Evangelion havasından çok farklı bir noktaydı. Asuka’nın Evangelion ordusuna dalış sahnesinde bazı saldırıların animasyonları bu seriye ait değil gibi duruyordu ton olarak.

Yine de genel olarak görselliği başarılı diyebileceğim bir noktada. Evangelion’un yarattığı “Görsel sunumda zirveye oynayan” imajına layık olduğunu pek sanmıyorum ama olsun.

 

Müzi̇k

 

Giriş kısmında yazdığım gibi; bu film serisinin albümlerini çok seviyorum ben. Film serisini izledikten sonra uzun bir süre boyunca müziklerini dinledim de dinledim. Shiro Sagisu‘ya hayran oldum ve sırf Shiro Sagisu yüzünden Bleach’e başlamayı bile düşündüm. Henüz yapmış sayılmam hâlâ tabii o ayrı. Serinin müzikleri arasında tabii en çok sevdiklerim koro eşliğinde olan parçalar. Shiro Sagisu bir sahneyi nasıl epik yapabileceğini biliyor çünkü Evangelion filmlerinde aksiyon anları aklımda kaldıysa bunun en büyük sebebi direkt müzikler. Coşkuyu verebilecek şekilde basmış koroyu adeta ve çok işe yarıyor.

TV serisinin de müzikleri iyi güzel bu arada tabii ama oradaki müzikler bana çok ulaşan müzikler değil. Film serisindeki müzikler daha orkestral ve koro odaklı olduğu için ben müziklere coşuyordum. 4.filmin müzikleri nasıl peki?

Başliyoruz

Bu müzikle başlamak gerekirse iyi bir giriş yapan müziğe sahip diyebilirim. Shiro Sagisu’nun tam olarak öne çıktığı bir müzik türü yok. Tabii ki Shiro dendiğinde ilk koro tadında parçalar geliyor akla ama Shiro’nun üzerinde çalıştığı birçok deneysel parçalar da var. Misal bu;

İşte bu Paris parçası da daha deneysel kaçan ve bence başarılı da olan bir parça. Paris havasını da çok iyi veriyor hatta bence. Girişteki aksiyonu güzel bir şekilde destekliyor da hatta ve girişteki aksiyonu aklımda kalmasını sağlıyor yine. Yazdığım gibi; ben Evangelion’da aksiyon sahnelerini sevmiyorum, müzikleri sayesinde hoş geliyorlar zaten. Bunu dert etmiyorum çünkü Evangelion zaten pek aksiyon odaklı bir seri sayılmaz.

Shiro Sagisu’dan Pop Çiksa Di̇nleri̇m

Bu müziğin de kullanım yerinin iyi olduğu nadir anlardan. Film ile ilgili bir sorunum da o; müziklerin kullanım yerleri pek iyi değil. Filmde alt tarafı monologların aktığı yerlerde harcanmış çok müzik var. Sadece diyaloglardan başka bir olayı olmayan sahneler olduğu için bu can sıkıcı ama bu müziğin kullanıldığı yer öyle değil mesela. Filmde kritik şeylerin anlatıldığı kritik bir sahnede çalıyor bu sahne. Yine diyalog odaklı bu da ama sahnenin kendisi ve tansiyonu özel bir konumda. O yüzden etkili.

Bi̇r Yerde Çaliyordu Ama…

O yüzden ben filmdeki müzikleri tek başına dinlerken genel olarak “Bu hangi sahnede çaldı” dedim. Filmi ikinci kere izlememe rağmen. Bir anlam ifade etmedi yine ve bu hoş değil. Vokal parçalar dışında ikonik olarak yer edinemedi ne yazık ki parçalar.

Bu da bir fight esnasında çalan bir müzik ama tabii o fight’ın ne olduğunu yazmayacağım. Müziğin kendisi güzel olsa da, sahnede etkili geldiğini yazamam. Halbuki sahnedeki konseptin da müsait olmadığını yazamam. Belki de sahnelerin kurgulanış şekli ile pek uyuşmuyor olabilir. Hiç aklımda kalmış bir müzik değil ve tekrar tek başına dinlerken hangi sahnede çaldığını yorumlardan öğrendim.

Bu da pek Evangelion tadında müzik sayılmaz. Pek ama, çünkü buna yakın bir şey 3.filmde kullanılmıştı daha önce. O da şu;

Açıkçası 3.fime ait olan parçayı daha çok beğenmiş biri olarak, 4.filmdekini pek tatlı da gelmedi bana. Daha jenerik ve nakarat kısmı yok gibi bir şey. Akılda kalıcı hoş bir notasını şahsen ben alamadım.

Bu güzel kullanılmış nadir müziklerden. Diyalogların aktığı bir sahnede, sunumun değişik aktığı bir sahnede çalıyor müzik. Karakterin duygusunu iyi verebilen ve sahneyi tatlandıran bir müzik.

Hareketli̇ Şeyler Var Mi?

Evangelion’un son filmi olur da epik anları olmaz mı? Olur ama tabii o sahneleri sizin epik bulup bulmadığınıza da bağlı biraz ama konu o değil. Bu müziği hem seviyorum hem de sevmiyorum. Epik anı verebilen notası gürültülü anları hoşuma gidiyor ama onun dışındaki atmosferi verme amaçlı tınıları sıkıyor beni sadece. Evet epik anını veren kısımları var ve zaten sevme sebebim o ama bir yandan da daha iyi olabilirdi diyemeden edemediğim için bir yandan da sevemiyorum.

Bu müzik direkt farklı bir şey Evangelion için evet. Shiro Sagisu için de. İspanyol havası veren bir müzik ve ortamdaki aksiyona da gayet uyuyor ne ayaksa. Neden böyle bir müzik var bilmiyorum ama müziğin kendisinin iyi olması ile beraber animede de pek etkili olduğunu yazabilirim ama yine de unutmuşum o ayrı.

Vokaller

Müzikler içerisinde vokaller de var ama açıkçası vokaller beni bu filmde açmadı. 2 ve 3.filmde vokalleri birçok kez dinlemiş biri olarak bu filmde vokaller beni sarmadı. Fanlar gayet memnun ama beni açan türde vokaller olduğunu yazamam.

Müzikler yine genel olarak başarılı ama ilk film haricinde seride en az keyif aldığım müzikler bu filmde. İlk filmden emin değilim çünkü o filmdeki müzikleri hatırlamıyorum bir tane müziği haricinde. En azından sürekli önceki film ve TV serisindeki müzikleri alıp mix’leyerek kolaya kaçmamış besteci.

 

Seslendi̇rme

 

Evangelion’un tartışmasız en iyi yanlarından biri seslendirmesi olmuştur. Seslendirme kadrosunun sağlam olması bir yana performansları bu sektörün gördüğü en iyi şeylerden biri. Harika performansları ile gönüllerde taht kurup sürekli iyi seslendirme konusunda örnek gösterilen serilerden oldu Evangelion. Sevmeyeni ve nefret edeni bile “Seslendirmelere laf yok” der geçer.

Yetenek Ve Tutku

Şimdi şöyle ki; animedeki karakterlerin çoğu aynı yaşta hâlâ ve bilin bakalım kimler artık aynı yaşta değil. 25 sene önce bu karakterleri seslendirmiş olan insanlar. Yine de aynı kişi seslendirmiş ama tabii ki aynı zamanda da aynı hissi de vermiş. Japonlar inanılmaz derecede yetenekli seslendirme konusunda. Hiçbir yaşlanma hissetmedim seslerinde.

Shinji’yi bir kadının seslendirdiğini biliyor muydunuz mesela? Japonlarda sık görülmekte bu; genç erkek karakterleri genelde kadınlar seslendirir. Çünkü o yaşlara denk bir insanı iyi bir yetenek ile seslendirmek mümkün değil çünkü daha yaşı genç.

Tecrübesi yok. Yetişkin erkekler de genelde kendilerinden genç olan erkek karakterlere o genç sesi veremiyor. Verebilenler olsa da; kadınların genç bir erkek sesi vermeye çalışması daha gerçekçiye yakın bir sonuç çıkarıyor. Böyle tuhaf bir şey evet ve aynı şey bizde de var. Bizde de genç erkekleri seslendiren kadın seslendirme sanatçılarımız var.

Shinji’nin seslendirmeni yine başarılı bir iş çıkarmış bu filmde de. Hani üstüne diyebileceğim bir şey yok fazla. Kadın yine yapmış yapacağını.

Aslında bunu direkt tüm karakterler için diyebilirim. Hani zorlama yaparak her karakterden ayrı ayrı bahsedemem çünkü cidden her biri için diyebileceğim şeyler hep aynı. O yüzden genel olarak yine üst düzey bir bir performans söz konusu.

 

Spoiler

 

Gelelim artık spoiler alanına. Aslında yazmış olduğum 3.000 kelimelik analiz yazısı vardı ama sildim hepsini çünkü bitecek gibi değil ve ben de dünyadaki en seri yazar değilim o kesin. 1 yıla bitmezdi bu yazı.

Öncelikle serinin bu filme kadar sahip olduğu bir karakter gelişimi anlayışı vardı. Karakterler aniden değişim geçiremiyordu kesinlikle. Katman katman bir değiş sürecinden geçiyorlardı ve bu hep kendileri için olumlu anlamda olmuyordu. Bazen karakterlerin psikolojileri bir düzelme aşamasında yol alırken, bazen de gerilemekteydi.

Shinji Sana Bi̇r Haller Olmuş

Shinji’nin karakteri bu filmde bu karakter gelişimi anlayışına gayet ters bir şekilde değişiyor. Değişimi kötü değil ama kesinlikle seri için uyumlu da değil. Karakterin neden değişim sergilediğini az çok görebiliyorsunuz ama bunlar pek de yeterli değil. Çünkü Shinji bu tip unsurları seri boyunca pek çok kez gördü zaten.

Şimdi hangi dağda kurt öldü de(Rei hariç) Shinji kendini toparladı pek anlam veremiyorum. Shinji yıllardır ezik ve sürekli sorunlarının altında ezilen bir karakter portresi sunan kişilikti. Bu filmin ilk yarısında da durumu farklı değil. Ama ikinci yarısında Shinji güneş gibi doğuyor.

Bu zaten gayet görünebilen bir şey olmasına rağmen karakterler sürekli “Shinji değişmişsin he, renk gelmiş yüzüne, delikanlı olmuşsun aferim sana” tadında tepkiler veriyor Shinji’ye. Yani tamam anladık karakter değişti artık. Bunu sürekli gözüme sokmanın anlamı yok, bunu net bir şekilde karakterinde zaten görebiliyorum. Hem karakterin değişim süreci seri için uygun değil ve hem de bunu sunum şekli yönetmenlik olarak zayıf.

Bu da yetmiyor gibi babasına ayar veriyor bir de Shinji. Sanırım babasının gölgesinde yıllarca ezilen Shinji karakterini gören fanlara artık bir fan service yapmak istemiş gibi Anno. Gendo’nun yıllardır uyguladığı planın sonuç kısmında Shinji’nin gelip babasını ikna etme yöntemi biraz “E bu muydu yani” dedirtiyor. Aslında film de bunun için baştan mesaj veriyor “Shinji aslında babanla konuşsan her şey hallolur belki” diye.

Anno bu şekilde iletişim psikolojisi konusunda bir mesaj vermek istemiştir belki. Böyle baktığımda durumu anlasam da; yine tatmin ettiğini yazamam.

İdeoli̇ji̇ Beli̇rsi̇zli̇ği̇

Gendo bu son Impact ile herkesi bir yapmanın peşinde. Seri boyunca düşündüğümüz şey Gendo’nun Yui ile tekrar kavuşma arzusundan dolayı bunu yaptığını düşünmekteydik. Bu hatta doğrulanmıştı da sanırım. Durum bu iken Gendo son sahnelerde, tüm bu eylemlerine sebep olarak bir de şunu ekliyor;

Savaşlar, insanların çektiği zulümler, yalnızlık vs. gibi tüm bu dertleri de ortadan kaldırmak için herkesi bir yapmak istiyor. İnsan ister istemez sorabiliyor sen bu tip ideolijilere ne ara kapıldın diye. Çünkü ne Neon Evangelion Genesis ve ne de Rebuild serisinde bu tip konulardan bahsedilmedi Gendo için. Yırtık dondan fırlayan bir ideoliji gibi atıldı önümüze.

Son sahnelerin beni tatmin etmiyor olmasındaki bir sebep de bu; ele aldığı çoğu şey yeni. Hiçbirinin önceden bahsedilmiş ve işlenilmiş temalar değil. İşin bir diğer tarafı da şu; Gendo bu isteklerden neden vazgeçti bilmiyoruz. Somut olarak bilemiyoruz en azından. Yui konusunda Gendo’nun neden ikna olduğunu anlıyorsun yine ama Yui dışında da satırlarca sebep saydı. Yui konusunda ikna olmuş olabilirsin ama daha bu konularda ikna olmadın. Neden vazgeçti anlamıyorsun.

Bir varsayım yapmak mümkün tabii. Hayatta engellere takıldığımızda o anları kafaya takıp geçmişte kalmak yerine önüne bakıp devam etmen gerekiyor tadında bir mesaj alıyor Gendo. Bu mesaj ile Yui konusunda ikna olunca otomatik olarak diğer isteklerini de etkiliyordur. Sonuçta insanlığın da bu şekilde devam etmesi gerekiyordur diye düşünmüş olabilir. Çünkü istediği diğer şeyler; insanların çektiği sorunlardan kurtarmak. Halbuki bunun için Impact’a gerek yok.

Bu benim varsayımım tabii, bunu mantıklı bir şekilde yedirmek tabii ki mümkün ama animenin kendisinde buna dair bir belirti ve işaret yok. O yüzden kafa karıştırıyor sadece.

Anti̇ Evren Nereden Çikti Şi̇mdi̇

Animede evrene dair pek çok yeni şeyler de mevcut tabii. Kafası gidik Eva’ların ortalıkta dolaşması gibi. Tabii bu tip yeni unsurlar anlaşılabilir çünkü 2.filmdeki malum olaydan sonra yıllar geçiyor ve 3.filmde neler olduğunu çok da göremedik zaten. Bunlar tamam ama anti evren gibi yeni solukları pat diye önüne atması “Noluyo ya” dedirtiyor.

Anti Evren gibi pek çok unsur seride plot niyetinde işleniyor ama ne yazık ki bu kavramları öğrendiğimiz andan öncesinde bu kavramlara dair hiçbir şey görmedik. Belirti bile görmedik o yüzden bu tip unsurların twist değeri son derece zayıf olması bir yana; hiçbir merak ve heyecan unsuru da oluşturmuyor. “Ne ayak bunlar” dedirtiyor sadece.

O Kadar Da Soyut Olmaya Gerek Yok

Sondaki bazı sahneler de vardı ki; bildiğimiz Evangelion soyutluğuna ters şekilde çokça açıklama yapıyor. Bunu iyi ya da kötü anlamda yazmıyorum. Mesela bir sahnede Kaworu’nun ismindeki anlamı ve seride nasıl bir yere sahip olduğuna dair açıklama yapıyor Kaji. Sanarsın Anno kendini övüyor “Bak bak nasıl da anlamlı isim koymuşum karaktere” diyerek.

Bu tip şeylerin yanında filmin olumlu bir şekilde bitiyor olması da zaten bildiğimiz Evangelion’a ters olan şeylerden. Anno 25 sene sonra değişti ve artık kafasındaki o düşünceler yok muhtemelen. Karakterlerini ve evrenini bunca yıldan sonra tekrardan vahim bir konuma koymak yerine onlara bu sefer mutlu bir son vererek Neon Genesis Evangelion’o pozitif bir alternatif oluşturmuş oldu. Undertale’in Pacifist ve Genocide route’ları gibi.

Hiç mi etkilendiğin sahne yoktu derseniz; bir sahnede hafif bir etkilenme olmadı dersem yalan olur o da şu sahne;

 

Spoiler Bi̇tti̇

 

Acısıyla tatlısıyla yaşadığımız Evangelion deneyimimize nokta koyan film çıktı, izledik ve incelemesini yazdım. Daha spoiler alanında çokça şey yazabilirdim. Ama bu yapabileceğim bir şey değil çünkü bu yazıyı aylardır uzattım. Daha fazla mecalim kalmadı Eva için. Ki yazdığım gibi; analiz başlığı altında da çokça şey yazmıştım ama bitmiyordu bir türlü. Yani artık gereğinden fazla uzadığı için bu yazıyı kısa kesmek zorundayım. Üzgünüm, böyle olsun istemezdim.

Sonuç olarak ben fena bulmadım filmi. Çokça sorunu var ama serinin fanı olmadığım için takamdım. Fanı olanlar da takmadı gibi zaten aslında. Gayet beğenildi film. MyAnimeList’te ortalaması en yüksek Evangelion işi hatta. Fanlar mutluysa; bana diyecek başka söz yok.

0 0 Oylar
Article Rating
Abone Ol
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
0
Yorum Yapmak ve Görüntülemek İçin Tıklayınızx