Öncelikle karakterler ve konudan bahsedip sonra sirius the jaeger inceleme yaparken kendi fikirlerimi açıklayacağım.
Sirius the Jaeger hakkında ;
2018 yılında yayınlanmaya başlayan Sirius the Jaeger diğer adıyla Tenrou; vampirler, vampirlerin soyunu tüketebilecek bir hastalık ve Sirius’un arkını koruyan ailesinin intikamını almak için yaşayan Yuliy Jirov’un anlatıldığı farklı bir hikayeye sahip. Bir sezon ve toplam 12 bölümdür. İkinci sezonun tam çıkış tarihi belli olmamakla birlikte en geç 2022’de çıkacağı düşünülmektedir.
Sirius the Jaeger kısaca özeti ve karakterleri ;
İzlediğimiz birçok şeyden alışık olduğumuz vampir etkileyiciliği ve güzelliğine karşılık bu hikayede daha fazla yaşamak için savaş veren hayvanlara dönüşmüşler diyebilirim. Özellikle Yevgraf adlı asil vampir karakterimiz, yönetilmeye muhtaç böcekler olarak gördüğü insanlardan farkı yokmuşçasına bir hastalıkla ölmeyi kendine yakıştıramamakta ve ölmemek için efsanelerde bahsedilen içinde akıl almaz teknoloji barındırdığı anlatılan Sirius’un arkını aramaktadır. Bana kalırsa burada ölümsüz ve güçlü görünen vampir ırkını böylesine tehdit eden bir hastalık fikri olaya başka bir hava katmış. Ne kadar güçlü olursan ol ölüme karşı yapabileceği bir şey yok mesajını hissettirmiş.
Arasında ufak bir beyazlık bulunan lacivert saçlı, mavi gözlü fazlasıyla cesur ve güçlü ana karakterimiz Yuliy ise daha çok küçükken tüm ailesi ve halkını Sirius’un arkını ele geçirmek isteyen vampirler yüzünden kaybetmiştir. Vampirlerin Sirius’un arkına ulaşabilmesi için başvurduğu Sirius folklörü üzerinde uzmanlaşmış olan arkeolog Willard, Yuli’yi bulmuş ve onu olası bir ölümden kurtararak kendi büyütmüştür. Ailesi ve halkının ölümünde parmağı olduğunu tahmin bile etmediği Willard tarafından büyütülen Yuliy, Willard’ı babası yerine koymuş ve kullanıldığını fark etmemiştir.
Babalarının Sirius’un arkını mühürlemek uğruna çıktığı yolculuk yüzünden babalık rolünü üstlenen Yuliy’nin abisi Mikhail Jirov ise kardeşini korumak ve kurtarmak uğruna Yevgraf ile bir kan anlaşması yapmış ve yine onun tarafından vampire dönüştürülmüştür. Mikhail de genel özelliklerine bakılarak kardeşi gibi güçlü ve sevdiğini korumak için her şeyi yapabilecek bir karakterdir. Bence hikayede en fazla fedakarlık yapması gereken ve daha fazla bahsedilse mutlu olacağım, klasiklerden sayabileceğimiz ancak kendine has farklılıklara sahip bir kişilikti.
Asıl olay ise arkı arayan vampirler ve onları öldürmek için nakliyat şirketi adı altında nereye giderlerse onları takip eden bir grubun bu sefer Japonya’ya gelmesiyle başlıyor. Grubun başı olan Willard, dünya üzerindeki son Sirius olan Yuliy ve kendi kişisel nedenleriyle gruba dahil olmuş Dorothea, Philip ve Fallon birlikte uyum içinde savaşabilen bir takımdır.
Başta vampirleri avlamaya çalışsa bile sonradan Sirius’un arkını öğrenen Yuliy, hayat amacının intikam almak olmadığını aslında yapması gerekenin yaşayarak arkı korumanın bir yolunu bulmak olduğunu fark etmiştir. Bunun sonucunda tek başına arkı aramaya çıkmış ve bu yolda yine farklı dostlar edinmiştir.
Sirius the Jaeger İnceleme
İnceleme kısmına gelirsek eğer, konusu bakımından beni en çok etkileyen şey önceden bahsettiğim gibi ortada vampirleri etkileyen bir hastalık olması ve bunu çözmek için her şeyi riske atan sözde asil kanlı vampirler. Bunun ardından Yuliy’nin kendine bir hayat amacı bulmuş olduğunu ama bundan tam olarak emin olamadığını görüyoruz. Kafasından geçenleri ben bile tahmin edebiliyorum aslında. Vampirleri öldürünce içindeki ailesinin doldurması gereken boşluğu doldurabileceğini düşünmüş ve bu tek amacı haline gelmişti. Abisinin onu vampir olmak uğruna koruduğu gerçeğiyle yüzleşince ise hayatını üstüne kurduğu temeller sarsıldı ve ne yaptığını sorgulamaya başladı. Ormanda karşılaştıkları ikiz vampirlerden birini öldürebilecekken bunu yapmaması da muhtemelen kendi içinde amaçlarını sorgulamasından. Yine de eninde sonunda asıl yaşam amacını bulup bunun peşinden gitmesi beni mutlu etti. Elinden gelen her şeyi yaparak ne kadar kararlı olduğunu da gösterdi.
Mikhail Jirov karakteri ise gerek fedakarlıkları gerekse kardeşini korumak için yaptıklarıyla beni fazlaca etkiledi. Başta Yuliy’e avcı olma yoksa düşman oluruz demesinin de sonradan onu korumak istediği için söylediğini anlıyoruz. Bu arada bahsetmek istediğim bir karakter de Ryoko. Yuliy’ye olan ilgisi ve sevgisi sayesinde vampirlerin varlığını öğrenmiş ancak buna rağmen Yuliy’i takip edip onu korumaya çalışmaktan vazgeçmemiştir. Cesareti ve kararlılığı açısından bence hikayeye farklı bir renk katmış. Aslında tüm karakterler kendi farklılıklarıyla bir uyum oluşturmuşlar ve her ne kadar belli etmekte zorlansalar bile birbirlerini sevdiklerini ve bir aile olduklarını söyleyebiliriz.
Final kısmı gözüme biraz yetersiz görünse bile ikinci sezonun bunu telafi edebileceğini düşünüyorum. Genel olarak olaylara, karakterlere ve havasına bakarsak bence bu tür şeylerden hoşlanan bir izleyene keyifli vakit geçirtecek bir anime. İzlediğim en iyi veya en güzel şey diyemem ama bu tür şeyleri seven biri olarak izlediğim için memnunum.
Daha fazla anime incelemesi içi Anime İnceleme kategorisine göz atabilir, Twitter adresimizden paylaşımlara anında ulaşabilirsiniz.